Insan akli, varolusun en karmasik ve derin yapilarindan biridir. Her an, bilincli ve bilincsiz düsünceler arasinda bir denge kurarak, hem gerceklige hem de hayale adim atar. Ancak, bu denge arayisi bazen bir tür arafta kalma durumuna dönüsebilir; yani zihnimiz, bilincli ve bilincsiz düsünceler arasinda bir gecis bölgesinde sikisip kalabilir. Bu hal, hem zihin hem de ruh hali acisindan önemli bir kesif alani
sunar.
Arafta kalma durumu, psikolojik ve felsefi acilardan cokca tartisilmistir. Psikolojik olarak, bir kisinin kendini hem mevcut gerceklikte hem de alternatif düsünce ve hisler arasinda asili hissetmesi durumu olarak tanimlanabilir. Bu hal, kisinin kendisini belirli bir secim, karar ya da duruma bagli olarak sürekli bir belirsizlik icinde bulmasina neden olabilir. Cogu zaman, bu belirsizlik duygusu, zihinsel catismalar, kaygilar ve icsel gerilimlerle birlesir.
Felsefi acidan, arafta kalma, bireyin varolussal bir kriz icinde oldugunu ya da anlam arayisi icinde oldugunu ifade edebilir. Bu, hayatin anlami, özgür irade ve kisisel kimlik gibi temel konularda derin sorgulamalara neden olabilir. Bu tür bir durum, kisinin varolussal kaygilarini ve yasaminin anlamini sorgulamasina yol acar. Ayni zamanda, bu hali deneyimleyen bireyler icin, gerceklik ile hayal arasindaki sinirlar giderek belirsizlesebilir.