Turuncu bir siir defteri var elimde, yaklasik alti ya da yedi yasindayim. Babamin ve üvey annemin birbirine yazdigi siirler... Sayfalari ceviriyorum. Her sayfanin kösesinde renkli bir gül var. Siirler, o kadar kötü bir el yazisiyla yazilmis ki okumakta zorlaniyorum. Sayfa sayisi yaklasik iki yüz civari gibi. Her sayfada, siiri kim yazdiysa alt kösede isimleri yazili. Resit ve Sükriye... Karsilikli birbirine yazilmis siirler ve ayni evde yasarken yazilmis siirler... Onlarin hikayesini, o büyük aski gercekten yazmak cok isterdim ama anlatacak hic kimse kalmadi hayatta... Evin bir duvarini kaplayan, kahve tonlarinda, eski bir gümüslük... Üst kapaklari camli, alt kisim cekmeceli; bir cekmecesinde ikisine ait esyalarla dolu fotograflar, siir defteri, kisisel birkac esya cocukken benim oyun oynama alanimdi. Annem hic kizmazdi orayi dagitip oynamama. Oysa o gümüslügün diger kisimlari yasakli alandi herkes icin. Simdi anliyorum neden kizmadigini. Cok gec bir aydinlanma, o siir sayfalarini yirtip atmam kadar gec. Annem, yirtarsam temiz sayfalarin bana ait olacagini söylemisti. Ait olmak neydi peki, bir nesneye ait olmak mi