Yumurtaya benzer sivri ve kücücük bir kafasi, onunla orantisiz dev bir cüssesi ve o cüssede sakli serce gibi ürkek bir yüregi vardi. Sürekli güler, sahadet parmagiyla hep bir seylere isaret ederdi. Onun isaret ettiklerini biz görmedik. O da Meryeme anlatmak icin gitti. Bir daha da dönmedi. Adi Mustafaydi.
...
Ercan Köksalin hikayelerinde hayat ve o hayatin icindeki canli tipler var. Yasanmis, görülmüs ve orada öylece kalmis anlar, onun kelimeleriyle yeniden canli bir renge bürünüp bir bir sahneye cikiyor. Gecmis zamanlar aslinda hafizada bütün canliligiyla yasiyor ve sonra ete kemige bürünüp hikayelerle hayata yeniden karisiyor. Tam karistigi noktada biz de o gecmise ortak oluyoruz. Biz de serce yüreginin seslerini duyabiliyoruz. Hikayeci kelimelerdeki hüzne bizi de davet ediyor...