Almanyada yasayan Müslümanlarin kendi ihtiyaclarina dayali kimlik ve sosyal cevre olusturma cabalari cogunluk toplumunun olumsuz tepkileriyle karsilasmaktadir. Müslümanlar bir tehlike kaynagi olarak görülürken, Islam yabanci bir din olarak algilanmaktadir. Terör, siddet, Islam korkusu benzeri konular dini talep ve ihtiyaclarin tartisilmasini gölgelemekte ve bu durum Müslümanlarin esit vatandaslar olarak kabul edilmesini güclestirmektedir.
Göc olgusu, yerli ile göcmenlerin etkilesiminden dogan yeni bir toplumsal mutabakati gerektirmektedir. Cogunluk toplumu azinliklara sürdürülebilir bir birlikteligin formülünü sunmak zorundadir. Müslüman toplulukta ise özbenliklerini koruyarak, Alman toplumunun dinamikleriyle uyumlu bir dönüsümü gerceklestirmek lüzumu bas göstermektedir.
Isleyebilir ortak bir yöntemin bulunabilmesi bir tarafta Alman toplumunun Müslümanlari kendi korkularinin malzemesi olmaktan kurtarmasi, ben ve öteki ayrimini bertaraf etmesi ve yasanan sosyal gercekligi oldugu gibi kabul etmesinde yatmaktadir. Diger taraftan ise Müslümanlarin ihtiyac ve menfaatlerine cözüm bulabilmeli ve yeni toplumsal kosullarda kendini gelistirebilmelidir. Bu ise cevreyi dogru anlayabilme ve kendi kendini dogru ifadelendirmekle mümkün olabilir.
Ne var ki Müslümanlar, gündemi tanimlanan bir grup olarak yeni bir sürecin rüzgarina kendilerini kaptirmis gözükmektedirler. Genelde cogunluk toplumu arastirmacilarinin mercegi altinda kendini anlamakla yetinilmektedir. Bu sürecte kendi talep ve hassasiyetlerine dayali güvenilir bir söylem üretmenin araclarini gelistirmek gerekmektedir.
Bu baglamda, iki kültüre vakif kanaat önderlerinin ve uzmanlarin ilgili sürecleri arastirarak ve anlamdirarak, bahsedilen süreci beslemesinin önemi giderek büyümektedir. Elinizdeki kitap Almanya Müslümanlarinin sorun ve perspektiflerine yönelik bilgi temelli bir katki sunarken, konu ilgililerine genel bilgi imkani vermektedir.